7 Şubat 2018

Öbürküler / Mahir Ünsal Eriş



Bir öykü sever olmamama rağmen Mahir Ünsal Eriş'in öykü kitaplarını sevmiştim ve hatta burada ve burada uzun uzun yazmıştım. Fakat her iki kitabı okuduktan sonra da yarım kalmışlık hissiyatıyla boynumu bükmüştüm. Hikayelerin kötü olduğundan değil aman yanlış anlaşılmasın, daha uzun uzun okuma isteğimden... Yarattığı o çocukluğumun hikayeleri ile daha fazla vakit geçirmek isteyişiminden... Elma şekeri elinden alınmış bir bebe gibi kalakalmıştım her sevdiğim hikayesinden sonra çünkü...

Bu hislerle haşır neşir olurken bir de üşenmeyip mail atmıştım kendisine lütfen roman yaz, lütfen diye... Sağolsun kırmamış beni ahahahaaaa :))) Ay demiş Şebocum sen roman istersin de ben yazmaz mıyım, roman senin itin olur demiş :))) (Nasıl pis senaryo yazıyorum yalnız ahahahaa)

Neyse efenim romanı görür görmez attım sepete tabi ki... Seve seve, koklaya koklaya ♥

Kitabı elime almaz sayfalarının içine gelişigüzel gömüldüm telaşla ilk önce... Aneymmm güzel güzel resimler gördüm ♥ Siz benim resim dediğime bakmayın illüstrasyon denilen şeylerden işte... Sevgili M.K. Perker çizmiş, çok da güzel olmuş...


Bu sefer hikayemiz 60 lı yıllarda geçiyor... Biraz daha geçmişe dönmüş yani sevgili Eriş...
Kitabı iki bölüme ayırmış ve ilk bölümü Refik Halid Karay anısına, ikinci bölümü de Hüseyin Rahmi Gürpınar anısına atfetmiş... Ve birbirinden çok farklı dillerle yazmış...

İlk başladığımda alışık olmadığım bir dille karşılaşınca bu adam ne yapmış diye ilk önce afalladım... Anlamını bilmediğim kelimeler dizi dizi... Ne bileyim mesela makadam, mesela leyli, mesela pahlanmak, mesela kavuştak gibi... Elim telefonda habire kelime araştırırken buldum kendimi... Fakat daha  sonra anladım ki o döneme sokabilmek için aslında yine o dönemde sıkça kullanılan kelimeleri geçirmiş kitaba... Keşke dedim ** sayfanın altına not düşselerdi.  Aç telefon, aç kitap vakit kaybı, heyecan bozucu bir eylem... Neyse dedim tabi ki...

Yazım dilleri farklı bölümlerin demiştim ya... İlk bölüm daha kibar, daha nüktedan, daha mütevazi giderken ikinci bölüm daha kabadayı jargonuyla bezenen bir dil olmuş.... İlk bölüm Niğde'den İstanbul'a üç çocuğuyla göçen memur Fahrettin bey ile eşi Fevziye Hanım 'ın dilinden yansıması, ikinci bölümde geldikleri konağın anahtarını aldıkları Beter Ali'nin dili...

Konusuyla da şaşırttı aslında kitap beni, öbürküler diyordu da ben öbürkülerin anlamını çözememişim :))) Hafif geriyor yani :)) Ya da şöyle söyleyeyim ilk bölümde geriyor, ikinci bölüm de çözüyor :) Hatta bak bununla ilgili başıma geleni de anlatayım ben size :)

Kitaba ilk başladığım gün  geç vakitti ama kitabı da elimden bırakamadım. Sesler, muskalar, öbürküler falan derken hafif de tırstım aslında. (Dipnot: Siz tırsmayabilirsiniz bu benim gerilim ve korku öğelerine verdiğim tırsak tepki arkadaşlarım tarafından abartılı bulunuyor. Dramlarda ağlamalarıma gülmeleri gibi tepkiler veriyorlar, kapat dipnotu) İlk bölümün sonuna geldiğimde gece 2:00 civarıydı ve yarın iş vardı. Dedim Şebo tadında bırak ve yat zıbar, yarın devam edersin. Bu arada bulaşık makinası aklıma geldi, onu da çalıştırıp hemen yorganın altına büzüştüm. Yastığa 5 kala da her zaman olduğu gibi uyumuşum tabi. Takk, takkkk, taktak sesleri ile uyandım bir anda. Şebo dedim yat, dışarıda rüzgar var, abartma tırsma hallerini. Ama yok ses kesilmiyor ve evin içinden geliyor. Bi 5-10 dk yatağa mıhlandım ama :)) Sonra usulca kalkıp terliğimi aldım elime ve ışıkları yaka yaka gidiyorum sese doğru. Bir yandan da kim var şşşttt diye sesleniyorum. Aklıma geldikçe hala gülüyorum ya ahahaaaa :) Terlikle ne yapacaksam artık, töbe töbe  😂😂😂 Uzun koridorumuzdan mutfağa kadar ilerledim bu arada ben şşşt pşşt sesleriyle. Bir de ne göreyim bulaşık makinası takılmış bir tabağa tak tak vuruyor ve her ne hikmetse kapaktan su sızdırmış mutfak su içinde yüzmüyor gerçi ama halı ıslanmış... Tırsaklığıma mı yanayım, mutfağı gecenin bir yarısında temizlemek zorunda kaldığıma mı yanayım yoksa hepsini bırakıp bulaşık makinasının pervanesini kontrol etmeden pat diye çalıştıran salak kafama mı yanayım :))) 

Konuyu amma dağıttım yalnız :)) Kitapla ilgili mi yazdım yoksa günlük ıvır zıvır yazısına mı çevirdim belli değil :) Tamam toparlıyorum konuyu bu sefer.

Hafif gerilimsi, hafif dönemin siyasi durumuna selam veren, hafif gülümseten, hafif şaşırtan şahsına münhasır bir uzun hikaye olmuş.
Yazının sonuna geldim yine uzun hikaye dedim farkındaysanız. 139 sayfa bana yine yetmedi çünkü bu hikayeyle ilgili :)))

Altı çizililerime geçmeden okuyunuz diyorum efenim...




* Millete hizmet mevzubahis olduğunda memleket şuurunu bir tarafa bırakıp vatan şuuru ile hareket etmeliyiz. Bizler okumuş insan olmakla, bu vatana hizmete medyunuz. Cumhuriyetimizin yegâne ülküsü nedir? Muasır medeniyetler seviyesinde, müreffeh ve münevver bir hayat tesis etmek. Şu halde bunu bir arı kovanına benzetebiliriz. Her arı, kendi canının yetiştiğince bal yapmakla mükelleftir. Arının şu çiçeği beğenmedim şundan bal almak istiyorum demesi kabil midir? Bizde öyle olmalıyız.

* Suat ve Sacide hayatlarında ilk defa sandviç görüyorlardı. Suat o kadar beğendi ki bu şeyi, bir kısmını saklamayı bile düşündü. Bu tat hatırından silinirse, arada çıkarıp bir ısısrık alabilir, koklayarak, ilk yediğinde duyduğu o büyülü hissi bir kere daha duyabilirdi. Ama yiyecek şeylerin hatıra olarak saklanamayacağını komşunun getirdiği çiğböreği divanın altında kurtlanana, farelenene kadar saklayıp da annesinden dayağı yiyince öğrenmişti.

* Artistlerin, mecmualarda gördüğü siyah-beyazdan renklendirilmiş ışıltılı yüzlerin, seslerine radyodan, simalarına gazetelerden aşina olduğu şarkıcıların sokaklarında dolaştığını bildiği bu şehirde olmak elbette acayip, hatta doğrusu cazip geliyordu. Ama bunun için azıcık aşım kaygusuz başım yaşayıp gittikleri dünyadan , kurulu ev düzenlerinden, konudan komşudan, büyüdüğü sokaklardan, çarşıdan pazardan vazgeçmeye değer miydi?

* Kökünden sökülmüş bir ağaca benzetti halini kendi kendine. Toprağından kopmanın mahzun serinliğini duydu o gece, yer döşeğinde.

* Nişanlılıklarından beri, Fevziye'yle bir arada oldukları her anın kendilerinden çok başkalarını meşgul eden bir mesele olduğunu düşünür, attııkları her adımda, beraberken yaptıkları her şeyde herkesin onlara baktığını, kendi aralarında fısır fısır onları konuşup çekiştirdiklerini, gülüşüp eğlendiklerini sanırdı. Çarşıda dolaşırken Fevziye bir vitrine bakmak için duracak oldu mu kıyamet koparır, "Haber versene Fevziye Hanım, ben de budala gibi bir başıma yürüyüp gitmişim. Herkes bize bakıyor, kim bilir neler dediler!" diye söylenirdi. "Herkes bize bakıyor!" Bu söz Fahrettin'in şahsi ya da ailevi, tüm hayatının harici hudutlarını belirleyen kalınca bir çizgi gibiydi.

* Çiçek dalında güzel diye boşuna mı demişler? Şu melun eve geldiler geleli, hepsi solmadı mı köksüz kalmış nebat gibi?




22 yorum:

  1. Daha önce okumadığım bir yazar, merak ettim :) Geçen günkü bina yıkılışını deprem sanıp şimdi de bulaşık makinesinin takılmasını terlikle kovalanacak bir şey sanmanız pek hoş oldu, gülümsetti :) Neşeli sevgilerle!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Denk gelirseniz şayet okumanızı öneririm, dili güzel bir yazar...

      Ben yapıyorum böyle şeyler arada :)) Arada telviye hanımın ruhu kaçıyor içime :)))

      Sana da neşeli sevgiler ♥

      Sil
  2. Kitabın etkileri çabuk mu ortaya çıktı diyecektim ki oh şükür, bulaşık makinesinin had bilmezliğiymiş:) Terlik de kadınların en büyük icadı olsa gerek.
    Böyle resimli kitaplar okumayı çok özlemiştim.
    İsim, resim, yorum beni epeyce etkiledi.
    Üçü bir arada deyip başlasam mı ki:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok feci bir hadbilmezlik hemde :)
      Kadınların terliği en güzel silahları bence de, her işe yarıyor psikolojik olarak :))

      Başlayın gitsin bence ;)

      Sil
  3. Selam,
    Hiç yazarın bir kitabını okumadım, gördüm ama dilini bilmediğimden cesarte edememiştim. Şans vericem bu yorumlarından sonra.
    Öperim çoook çokkkkk.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana çıtır çerez gelecektir Gülşah, bir çırpıda okuyacağından eminim ♥

      Sil
  4. çok hoşsun yaaa :))
    gece gece sese terlikle gitmen de çok iyiydi
    ben de bu yazarın kitaplarından okumadım listeme alayım
    ilginç geldi severim gerilimi
    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Terlikle ne yapabileceksem artık ama güç de veriyor yani :)))

      Bu yazarı seveceğini düşünüyorum mavi annem ♥

      Sil
  5. Hiç okumadım ama bu kadar güzel öykü yazan birinin güzel roman yazacağını düşünmekte çok haklısın ve bak ne iyi olmuş, Allah gönlüne göre vermiş:) 60 yıllarda bebeklik ve çocukluk yıllarım (58 doğumluyum)ama o kelimeleri hiç hatırlamadım valla....çok teşekkürler harika bir tanıtım olmuş, eline sağlık.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkçemiz aslında ne güzelmiş, ne ilginç kelimelerimiz varmış Müjde ama onu da daraltmışız işte maalesef.

      Güzel yorumun için ben teşekkür ederim asıl ;)

      Sil
  6. Bayılıyorum bu adamın kitaplarına, yazı diline, yazdıkların. Bu kitabı daha okumadım, elimde başka okunacaklar olduğu için ama en yakın zamanda okumam lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diğer kitaplarını sevdiysen bunu daha çok seveceksin eminim Ezgi ;)
      Öpüldün güzellik ♥

      Sil
  7. Öykülerini çok severek okumuştum, bunu da merak ettim.

    Haklısın kelimelerin sayfa altında yazılması iyi oluyor. Bir kitapta da en arkaya yazmışlardı, ona bile sinir olmuştum, dön arkaya bak öne derken kitaba ısınamamıştım. Hintçeydi bir de :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hintçe üstelik offff :)))
      Bizim bu kelimeleri bildiğimizi mi düşünüyorlar acep Handan. Ama bilmiyorum işte ne yapayım :)) Öğretsene işte, ama yok araştır diyorlar.

      Öpüldün canımcım

      Sil
  8. ahahha ben de hemencecik korkarım valla o yüzden tereddüte düşmüştüm bu kitap için de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok güzele bağlıyor sonra tırsma o sebeple hiç ;)

      Sil
  9. bu yazar aklımda okuycem :)

    YanıtlaSil
  10. Altı çizilesi yazıları okuyunca anladım ki, Mahir Ünsal Eriş'in kitaplarıyla buluşmalıyım bir an önce!. Bu güzel tanıtım için teşekkürler, emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mahir Ünsal Eriş geçmiş dönemi çok güzel işliyor Esin, o sebeple sanırım ben çok seviyorum. Bizlerden izler taşıdığı için ;)

      Sil
  11. Gecen Mahir'le yazisiyoruz, "hah" dedi "unutmadan soyleyeyim Şebocum roman istemisti de yazdim ben onu, sen de okursan cok sevinirim, fikrini cok merak ediyorum." ahaha :D Okurum ben de artik bir ara ne yapalim :) Ilk Turkiye ziyaretinde alinacaklar listesinde, okudugum 3 kitabini sevmistim, bu nasil acaba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hahahahaaaa :)) Demek anlattı Mahircim sana da :)))
      Çok güzel okursun sen bu kitabı, eminim ♥

      Öpüyorum seni :)))

      Sil

Güzel yorumlarınız için teşekkürler :)